|
|
|
|
|
 |
|
 |
Bilindiği kadarıyla Mustafa Kemal'in ilk portresi Anafartalar Savaşı sırasında Avusturyalı ressam Vilhelm Victor Krausz tarafından yapılan yukarıdaki portredir.
Masmavi gözleri açık yeşil serpuşu ile o günlerin Mustafa Kemal'i ilerisi için kafasında bazı düşünceler planlayan bir kahraman tipinde yansıtılmıştır. Bu başarılı bir portredir.
Ressamı yukarıda da belirttiğimiz gibi Avusturyalı Vilhelm Victor Krausz'dur. Bu ressam 1916 yılında görevle Çanakkale'de bulundu.
Bilindiği üzere I. Cihan Harbi'nde Almanlar Avusturyalılar Bulgarlar Türkiye'nin müttefiki olarak birlikte savaştılar. O sıralarda Çanakkale cephesinde iki ressam bulunuyordu.
Bunlardan biri ünlü Türk ressamı Hayri Çizel diğeri Avusturyalı Krausz'dı. Her ikisi de müttefik askerler arasında savaş resimleri yaptılar.
Mustafa Kemal o günlerde henüz general değildi ama bilgisi ve harp kabiliyetinin üstünlüğü ile tanınmıştı. Geleceği güneş gibi parlak bir kumandandı.
Merhum büyükelçi Atatürk'ün genel sekreterliğini yapan milletvekilliğinde bulunan hemen her gün Atatürk'ün yanında yer alan Ruşen Eşref Ünaydın'dan öğrenildiğine göre bu Avusturyalı
ressam Atatürk'ün fizik görünümünü çok ilginç bulmuş kendisinden izin alarak cephede kullandığı körüklü makinesiyle fotoğrafını çekmiş ve o dönemin serpuşlarından olan Enveriyesi ile
portresini yapmıştır. Yıl 1916'dır.
MİHRİ MÜŞFİK
(1886, İstanbul - New York, 1954)
1886 İstanbul doğumlu, tahmini 1954 yılında ABD'de vefat etmiştir.
Soyu 1300 yıllık Türk Aphazya Krallığı'ndan gelir. 1800 yıllarında babası ile birlikte Osmanlı Sarayı'na girmiştir. İlk Türk kadın ressamıdır. Eğitimine İstanbul'da başlamış, Roma ve Paris'te
devam etmiştir.
Papa'nın ve Atatürk'ün ilk portresini yapan sanatçı, İstanbul Kız Güzel Sanatlar Akademi'sinde ilk kadın öğretmendir. Fausto Zonaro'dan resim dersleri almış daha sonra Roma ve Paris'te özel
atölye ve sanat okullarına devam etmiştir. 1914'te Inas (kız) Sanayi-i Nefise müdürlüğüne getirilmiştir. Daha sonra ABD'ye yerleşen sanatçı, 1938-1939-1943 uluslararası sergilere katılmıştır.
ABD'de öldüğü bilinmesine rağmen ölüm tarihi kesin değildir.
Sanatçı Mihri Müşfik'in, Fransa Louvre Müzesi ve Sakıp Sabancı müzelerinde eserleri bulunmaktadır.
1954 yılında New York' ta tek başına sefalet içinde vefat etmiştir.
İstanbul Kadın Ressamlar Derneği, sanatçı Mihri Müşfik Hanım'ın unutulmaya yüz tutmuş olan adının tekrar gündeme gelmesi için sanatçının adına bir dernek kurup, adına da bir kitap bastırmıştır.
Kadın gücünün simgesi olan ve çoğu şeyin ilki olan sanatçıyı gelecek kuşaklara iletmeyi amaçlıyorlar.
arthur kamf
Tarihi eserler ressamı olarak tanınan Prof Arthur Kampf aynı zamanda ünü ülkesinin sınırlarını aşan bir portrecidir 1884 yılında I Vilhelm'in ölümü üzerine tabutunun
görünümünü tasvir ederek ilk şöhretini yaptı Öte yandan savaş sahnelerini yansıtan tablolarıyla müzeleri zenginleştirdi Uzun süre Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'nde profesörlük ve müdürlük yaptı.
Çok sayıda sanatkâr yetiştirdi Bunlar arasında üçü kadın olmak üzere altı Türk ressamı da bulunuyor Ünlü ressamımız Fikret Mualla ile Hale Asaf Arthur Kampf'ın öğrencilerindendir .
Arthur Kampf Türkiye'ye ilk defa 1918 yılında geldi Alman Sefarethanesi'nde çoğu karakalemden oluşan resimlerini sergiledi Bunlar arasında İstanbul'da ilginç bulduğu tipleri tuvaline yansıttı.
Hemen her devlette başkanların ünlü ressamlar tarafından portrelerinin yapılması ve resmi dairelere asılması bir gelenektir Atatürk'ün sofrasında bu konu zaman zaman güncellik kazanır
Atatürk bu iş için Arthur Kampf'ın adını verir Çünkü bu ressamın eserleri ile ilgili anıları vardır .
I.Dünya Savaşı sırasında Alman İmparatoru Türkiye'ye gelmiştir .Bu ziyaretin iadesi gerekir Ne var ki Osmanlı Padişahı Mehmet Reşad prostat hastasıdır Sağlığı uzunca yola
Berlin'de yapılacak törenlere elverişli değildir Bu açıdan görev müstakbel padişah Vahdettin'e verilir .Veliaht refakatine yaver olarak Mustafa Kemal'i alır Birlikte uzun süren bir tren yolculuğundan sonra
Berlin'e varırlar Berlin'de kaldıkları günlerde Mustafa Kemal müzeleri gezer Askeri Müze'de Arthur Kampf'ın göz kamaştıran tarihi tablolarına hayran olur .
nazmi ziya göran
İlköğrenimini İstanbul Vefa Özel Şemsülmaarif adlı bir okulda tamamladı. Vefa İdadisi (Vefa Lisesi) ardından da Mülkiye Mektebi’nde öğrenim gördü. Çocukluğundan beri sanata düşkünlüğü olan
Nazmi Ziya, Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’si (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)’nde öğrenimi sürdürmek istedi. Ancak ailesi onun bu isteğine karşı çıktı. Resim öğretmeni amcası Binbaşı Hasip’ten
ders aldığı öğrenilince engellendi. 1901 yılında Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. Aynı yıl babasının ölümü üzerine kendi kararını verebilecek duruma gelince 1902 yılında Sanayi-i Nefise’mektebi’ne kaydoldu.
Ancak, okulda Osman Hamdi Bey yönetiminde Salvatore Valery, Varniya ve Osgan Efendi gibi hocaların verdikleri eğitime uyum sağlamada ciddi sıkıntılar yaşadı. Ders aldığı ve manzara (Peyzaj) resimleriyle
tanınan Hoca Ali Rıza’nın Hertürlü etkiden kaçınması ve sadece doğaya yönelmesi konusundaki telkinleri akademideki uyumsuzluğun nedenleri arasında sayılabilir.
Akademide öğrenciyken, İstanbula gelen ve kendisi ile tanışma fırsatı bulduğu Fransız Neo-Empresyonist ressam Paul Signac’ın etkilerini değerlendirecek yeterli veri bulunmamaktadır. Etkiler hangi kaynaktan
gelirse gelsin; sanatçının daha akademide öğrenci iken eğitimi verilen sanat anlayışıyla ciddi bir çatışma yaşadığı anlaşılmaktadır. Nitekim: Eğitim kurallarına uymadığı gerekçesiyle hocası Valery tarafında
şikayet edildi. 1907 öğretim yılı diploma sınavında resimleri Osman Hamdi Bey tarafından beğenilmeyerek mezuniyeti bir yıl gecikti.
1908 yılında mezun olan sanatçı aynı yıl kendi olanaklarıyla Paris’e gitti. Burada kısa bir süre Academie Julian’da Marcel Bachet ve Royer’in atölyesinde çalıştıktan sonra Ecole National Supérieur’da
eğitimini sürdürdü. Cormonn’un atölyesindeki çalışmalarından artta kalan serbest zamalarında açık havada resim yaparak zamanını değerlendirdi. Bu arada Hoca Ali Rıza'nın kimseden etkilenmemesi yönündeki,
hayatı boyunca sadık kaldığı öğüdünü aklının bir köşesinde tutarak müzeleri gezmekten geri kalmadı. Louvre Müzesi'nde iki ay çalışarak Antoine Coypel'in Democrite Başı kopyasını yaptı.
1911 yılında atölye arkadaşı olan Fransız asıllı Marcel Chevalier ile evlenen sanatçı, yurt dışında bulunduğu süre içerisinde aynı zamanda Almanya ve Avusturya'yı ziyaret etti. 1914 yılında yurda döndü.
Hemen ardından İzmir Muallim Mektebi Müdürlüğü ve İstanbul İl Tedrisat Müfettişliği gibi görevlerde bulundu. Bu sırada savaşın nefesi tüm Avrupa'da hissedilmektedir. Mütareke yıllarında ailesinin geçimini
sağlayabilmek için arkadaşlarıyla Çamlıca'da tavuk çiftliği kurmak ve kunduracılık yapmak gibi girişimlerde bulundu.
1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Müdür oldu. 1921’e kadar süren müdürlüğünün ardından 1925 yılında iki yıl daha müdürlük görevinde bulundu. 1909 yılında kurulan, ilk adıyla Osmanlı Ressamlar
Cemiyeti, sonraki adıyla Güzel Sanatlar Birliği içerisinde yer alıp onların 1916 yılından itibaren her yıl düzenli olarak gerçekleştirdikleri sergilere katıldı. Nazmi Ziya, Akademi'deki hocalığı ve devletten
aldığı resmi siparişleri yerine getirmekten arta kalan zamanlarında doğayla başbaşa kalarak açık havada manzara resimleri üretmeye devam etti.
Kişisel sergilerin son derece sınırlı olduğu bu dönemde sanatçı, ancak 1937 yılında Akademi'de düzenlenen kapsamlı sergi sayesinde bu imkânı bulabildi.
Resim, heykel, tezyini sanatlar, afiş ve tarihte Karagöz konulu beş ayrı bölümden oluşan serginin resim bölümü sadece sanatçıya ayrıldı. Büyük bir heyecanla çalışmaya koyuldu, resimlerini o sıcak yaz
günlerinde kendi elleriyle taşıdı, 300'e yakın resmini yerleştirmek ve asmakla titiz bir şekilde uğraştı. Bu heyecan ve yorgunluk, 17 Ağustos 1937 günü açılan ve 35 yıllık sanat hayatını ortaya koyan büyük
bir sergiyle sonuçlandı. Ancak, aynı zamanda sanatçının bitkin düşmesine yol açtı. Sergi henüz kapanmadan 11 Eylül 1937 tarihinde gelen bir kalp krizi ölümüne neden oldu.
ibrahim çallı
İbrahim Çallı, 13 Temmuz 1882’de, Denizli'nin Çal kasabasında doğdu. Çal’da rüştiyeyi, İzmir’de de Mülki İdadisi’ni bitiren Çallı'yı ailesi hayatını kazanması için İstanbul'a gönderdi. Ama Çallı'nın
içinde çocukluğundan beri resim tutkusu vardı. Ailesinin isteği dışında böylece resim yapmaya başladı. İstanbul'da kaldığı handaki Vefa idadisi öğrencilerinin resim dersleri aldıklarını duyunca, o da
onların arasına katıldı. Ancak İstanbul'da maddi olarak sıkıntı içindeydi. Bu yüzden ‘Arzuhalcilik’ daha sonra ise ‘Katiplik’ gibi çeşitli işlerde çalıştı.
Çarşıkapı’da resim yapan Ermeni asıllı bir ressamla tanışması ve ondan kurs alması da bu dönemlere rastlamaktadır. Bir rivayete göre; Şeker Ahmet Paşa’nın önerisi ile bir başka rivayete göre de Ermeni
ressamın yanına gelen bir ressamın tavsiyesiyle, Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kaydoldu. Burada klasik tarzda bir eğitim aldı. Ancak, Meşrutiyet çağının bir genci olarak, atılımcı kişiliğini genç arkadaşlarıyla
birlikte oluşturduğu Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin etkinlikleriyle ifade eden sanatçı, yenilikçi kişiliğini kısa sürede farklı bir resim diline ulaştıracaktı. Köy kökenli bir ressam olmasıyla da, saraylı ailelerin
ressam çocuklarından sonra Türk resmi için bir yenilikti.
Çallı bir yandan katiplik yaparken bir yandan da akademideki öğrenimini üç yıl gibi kısa bir sürede tamamladı. 1914 yılında ise 'Çıplak Adam' ve 'Harekat Ordusunun Muhafız Alayı'ndan Maksut Çavuş'
adlı tablolarıyla Maarif Vekaleti'inn düzenlediği yarışmada birinci olarak Fransa'da öğrenim bursu kazandı. Böylece Fransa'ya gönderilen Çallı, Paris Güzel Sanatlar Okulu'nda Fernand Cormon'un atölyesinde
çalıştı. Burada hocasının ve devrin sanat yapıtlarındaki izlenimci üslubundan çok etkilendi. Bu dönemde, izlenimcilik Paris’te müzelere girmiş, sanat kamuoyunda benimsenmiş bir akımdı. Avrupalı genç
ressamlar gibi burada öğrenim gören Türk ressamları da izlenimciliğe ilgi duymaya başlamışlardı.
Dört yıl sonra Birinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmasıyla yurda dönen Çallı, Şişli’de açılan Harbiye Nezareti atölyesinde çalışmaya başladı. Müttefik ülkelere Türk toplumunun değişen yüzünü sanat yoluyla
aktarmak amacıyla gerçekleştirilen bu etkinlik sırasında birçok sanatçı, Şişli’deki ahşap bir atölyede gece gündüz savaş konulu resimler üretmişler ve bunlar daha sonra Viyana ve İstanbul’da sergilenmişlerdi.
Serginin 1917 yılındaki İstanbul ayağında, Sanayii Nefise Madalyası kazanan ressam, sergiye ''Boğalı Kadın'', ''Topçu Mevzi Alırken'', ''Yaralı'', ''Siperde Sabah'', ''Çadır Önünde'' adlı resimleriyle
katıldı.
Birinci Dünya Savaşı'nın patlak verdiği yıllarda, Sanayi-i Nefise Mektebi'ne öğretmen olarak atandı. Fransız izlenimciliğini Türk resmine taşıdığı gibi bambaşka bir yol çizerek Türk resmini klasik öğretilerin
sınırlarından çıkarıp yeni bir doğa ve figür anlayışı getirdi. O zamana kadar fotoğraftan yapılan manzara resimleri ve natürmortlar, Çallı'yla birlikte doğanın karşısına geçilerek yapılmaya başlandı. Türk
resminde üsluba getirdiği yenilik dışında sanat anlayışına ve sanatçı hayatına da yeni bir bakış açısı getirmiştir. 1947 yılında emekli olan Çallı, 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu vefat etti.
Eserlerinden bazıları: Cami Avlusu, Mevleviler, Dikiş Diken Kadın, Hatay, İstiklâl Savaşında Zeybekler, Türk Topçularının Mevzie Girişi, Nü, Balıkçı Kayığı, Çayır ve Keçiler, Manolyalar, Atatürk, İsmet
İnönü ve Yahya Kemal Beyatlı portreleridir.
feyhaman duran
Feyhaman Duran (d. 1886, Kadıköy, İstanbul, Türkiye - ö. 6 Mayıs 1970 İstanbul), Türk ressam ve hattat.
Türk Resim Sanatı'nda, Portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisi sayılır.[1]
Gelecekte önemli bir sanatçı olacak olan Feyhaman Duran'ın, annesi erken yaşta öldü. Babası, şair ve öğretmen olan Süleyman Hayri Bey de, genç yaşta ölen eşinin isteğini yerine getirerek; oğlunu
1895 yılında, günümüzdeki adı Galatasaray Lisesi olan,
Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne kaydettirdi. Burada, ressam Şevket Dağ, Tevfik Fikret ve Viçen Arslanyan Efendi'nin öğrencisi oldu. Okulda tarama kalem ve çini mürekkebiyle, daha sonra da
yağlıboya resimleriyle dikkat çekti ve özellikle Hüsn-ü Hat, yani Güzel Yazı dersinde başarılı oldu.
1908 yılında okulu bitirir bitirmez Bab-ı Ali'ye kâtip olarak girdi. Aynı yıl Hüsn-ü Hat öğretmeni olarak, mezun olduğu Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne atandı. Abbas Halim Paşa, onu Paris’e
gönderme girişiminde bulundu. Konu ile ilgili bir rastlantıyı kendi ifadesiyle şöyle aktarmıştır:
Galatasaray Lisesi’nde resim öğretmeniydim, birgün tanıdığım bir hanımefendiye resmini yapmayı teklif ettim. Bana: ‘ben yaşlıyım ne olacak resmimi yapıp ta? Onun yerine şu küçük kız çocuğunun resmini yap!’
diyerek çantasından küçük bir kız çocuğunun resmini çıkarıp verdi. Bu resmi bir portre haline getirdim. Çocuğu tanımıyordum. Sonradan bunun zamanın ünlü kişilerinden Prens Abbas Halim Paşa’nın dördüncü
kızları olduğunu öğrendim. Paşa, bu resim üzerine öteki beş kızının ve bazı tanıdıklarının daha resmini yaptırdı, takdirlerini kazandım, böylece kendileri
tarafından ve bütün masraflarım karşılanarak Paris’e öğrenime gönderildim. Bu vesileyle hayatımda mutlu bir dönüm noktası olmuştur.[2]
1911 ile 1913 yıllarında Paris’te “Sanat Eğitimi” gören Feyhaman Duran, o yıllarda aynı amaçla Paris’te olan genç Türk ressamlarının da devam ettiği Academie Julian’da Jean Paul Laurens Atölyesi’ne
kaydoldu. Bu sıralarda ortaya çıkan İzlenimcilik akımına yakınlık duydu. I. Dünya Savaşı’nın çıkışıyla birlikte yurda döndüğünde Galatasaray Sergileri’ne her yıl düzenli katıldı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nın
sergilerine katıldı. Harp Mecmusı’nda çalışarak, “Savaş Resimleri” yaptı. Birinci Galatasaray Sergisi’nde Prof. Dr. Akil Muhtar adlı portresi ile “Gümüş Madalya” ve Zikr-i Cemil ödülünü aldı
Feyhaman Duran’ın Yıldız Çiçekli Natürmort’u TÜYB 41x33 İstanbul Üni. Koleksiyonu
Deniz Müzesi için minyatürleri, eşi ile birlikte Topkapı Sarayı için resimler yaptı. Arkadaşı Sami Yetik’in “Ressamlarımız” adlı üç ciltlik kitap kapağı tasarladı. İbrahim Çallı ve Sami Yetik ile Vezneciler’de
Zühal Kırtasiye Mağazası’ndaki atölyede resim dersleri verdi.
1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Usul-ü Tersim öğretmenliğine getirğilen sanatçı Güzel sanatlar Birliği kurcuları arasında yer aldı ve ölünceye kadar da yönetim kurulu üyeliğini sürdürdü.
1922 yılında öğrencisi Güzin Hanım'la evlendi.
Kız ve erkek Sanayi-i nefise Mekteplerinin birleştirilmesiyle 1927’de Usul-ü Tersim, 1933’te ise “Resim Atölyesi” öğretmenliğine atandı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlediği yurt gezileri kapsamında
1938 yılında Gaziantep’e gönderildi. Buradan on yapıtla dönen Feyhaman Duran 1939 Ocak ayında İbrahim Çallı ve Ayetüllah Sümer birlikte İsmet İnönü’nün portresini yapmak üzere Ankara’ya çağrıldı.
1951 yılında emekli oldu. Emekliliğinde çalışmalarını sürdürdüğü Beyazıt’daki evini müze olarak İstanbul Üniversitesi’ne bağışladı. 1914 Çallı Kuşağı içinde yeralan sanatçı, 6 Mayıs 1970'te İstanbul’da
öldü yani 84 yaşında idi
Ayetullah Sumer
|
|
 |
|
 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|